Kediler depresyonumuzu anlar mı?
Bizim kedi Muslera’nın, evde en iyi arası olan kişi bendim. Her akşam onunla ilgilenirim, oynarız. Genellikle ben onu ayağa kaldırırım. O kendinden pek gelmez. Hani kediler gururludur ya. Köpekler gibi değildirler.
Bundan önceki kedimiz sokak kedisi idi. O da gururluydu. Öyle istemezse gelmezdi. Muslera ise bir iran kedisi. İyice nazlı ve gururlu. Sen onu nazlıyacaksın, ilk ateşi sen çakacaksın, sonra oynar seninle.
Soma’da göçük faciası, sonrası ölüler ve yaralılar, günlerce aklımdan çıkmadı. Deprese oldum. Çok kötü hissediyordum kendimi. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Çalışma performansım düştü. Eve gelince bol kitap okuyan ben, sadece boş boş duruyordum, kitaplara bile dokunacak halim yoktu.
Soma faciasında deprese iken, birden bir şey fark ettim. Muslera sık sık kucağıma gelip kendini bana sevdirir oldu. Öyle kendiliğinden gelmeyen kediye ne oldu anlayamadım. O günlerde bir yazı okumuştum. Kediler depresyonunuzu anlar gelir kendini sevdirir sizin depresyonunuzun geçmesine faydası olurmuş.
Hakikaten tam da aynısıydı. Her akşam o bana gelip kendini sevdiriyordu. Depresyonumda azalıyordu. Müthiş bir şeyi uygulamasıyla görüyordum. Tüm eşe dosta bir kedi edinmeleri tavsiyesinde bulunuyordum. Yaşadığım olayı anlatıyordum.
Aradan aylar geçti. O yıl oğlum üniversite sınavına hazırlanıyordu. Çok yoğun bir çalışma yaptı. Biz de ev ortamı olarak ona ayak uydurmuştuk. Sınavda beklenen başarıyı gösterdi ve ilk tercihi olan Cerrahpaşa İngilizce Tıp’ı kazandı. İnanılmaz sevinç içindeydik. Deyim yerindeyse kırk gün kırk gece kutladık.
O günlerde yine Muslera’yı biraz ihmal ediyordum. Her akşam düzenli ilgilenen ben, sevinmekten onu unutmuştum. Muslera sık sık yanıma gelir oldu. Kendini bana hatırlatıyor, kucağıma nerdeyse zorla gelip, sevdiriyordu. Onu severken birden aklıma Soma günleri geldi. O zaman depresyondaydım, depresyonumu anlayıp gelmişti. Peki şimdi ne anlamıştı. Çok sevinçliydim. Bana kendiliğinden gelmeyen kediye ne olmuştu, bana nasıl bir katkısı olacaktı.
Sonunda şunu anladım: Muslera’yı her akşam severek ona belli periyotlarla sevilme alışkanlığı kazandırmıştım. Deprese iken de sevinçli iken de onu bir iki akşam ihmal edince, alışkanlığı gereği kendi gelip periyodunu tamamlıyordu. Yani benim depresyonum da sevincim de Muslera’nın derdinde değildi. O düzenli alışkanlığının derdindeydi. Ben onu her akşam ilgime alıştırmıştım, bir iki akşam ihmal edince kendini fark ettiriyordu. Biz kendi istediğimiz gibi, onun yaptığı işi yorumluyorduk. Sevgi ve dostluğumuz artıyordu.
Bunu anladıktan sonra, ilk zamanlarda bunu böyle düşünmek ona sevgimizi azaltır mı diye çok düşündüm. Sonra anladım ki, aramızda bir ilişki oluşmuş. Ben o ilişkiyi üzüntüde de, sevinçte de aksatmamalıydım. Bunun neresi kötü olabilirdi ki?.. Bu bir ilişki idi. İnsanlar arasında da böyle olmaz mıydı? Ama biz hayvanların bilinç altından bize karşılıksız bağ kurmalarını çok seviyorduk. Hoşumuza gidiyordu düşünülmemiz.
Aslında yanlış yapıyorduk. Onları sevip, düşünürken doğalarını olduğu gibi anlamak yerine, biz kendi yorumlarımızla şekillendiriyorduk. Aynı şeyleri idaremiz altındaki çocuklarımıza da yapmıyor muyuz?
Muslera’yı olduğu gibi anlayıp kabul ettikten sonra sevgim daha da arttı. Onu hep olduğu gibi kabul ettim. Doğa ve hayvanlar bana çok şey öğretiyorlardı. Çözemediğim sorunlarda doğaya bakmaya devam. Doğrular oradaydı.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!